Ankara’nın Kayıp Ruhları: Kiliseler ve Havralar

Ankara’yı bir taşra kasabasından başkente dönüştüren yolculuk, sadece siyasal ve mimari bir dönüşüm değil; aynı zamanda bir unutuluşlar silsilesidir. O dönüşümde en sessizce silinenler, ibadetleridir. Zil sesleri çan olmaktan çıkmış, dua sesleri başka dillerde yankılanmaz olmuştur. Oysa bu kent, bir zamanlar çok sesli, çok dilli, çok inançlıydı.

Abone Ol

Bugün Ulus’un karmaşık sokaklarında yürürken bir sinagogun gölgesinde durduğunuzu, Gençlik Parkı’na bakarken bir Ermeni kilisesinin avlusuna bastığınızı ya da Hacı Bayram’da ezanla örtüşen eski bir Bizans çanının hayalini duyduğunuzu bilmeden geçip gidiyoruz.

St. Clement’ten Bentderesi’ne: Ayakta Kalanlar

Ayakta kalan yapılar, bir zamanların tanığı olarak suskun bekliyorlar.
St. Clement Katolik Kilisesi, Ulus’ta dar bir sokakta 1914’ten beri dimdik duruyor. Caminin gölgesine sığınmış gibi, görünmek istemeyen bir utanç ya da sadakat gibi.

Ankara Anglikan Kilisesi ise Çankaya’da, İngilizlerin diplomatik hatırası olarak yaşamını sürdürüyor. Cemaati daralmış, ama varlığı hâlâ sessiz bir protesto gibi.

Ankara Yahudi Sinagogu, Bentderesi’nin eski Yahudi mahallesinde restore edilerek yeniden açıldı. Ne var ki cemaat çoktan dağılmış durumda. Sinagog, kendisinden çok geçmişin hayalini saklıyor.

İzleri Silinmiş Mabedler

Yıkılmış yapılar sadece taş ve tuğla değil; unutulmuş hayatları, kopmuş gelenekleri de temsil ediyor.

Augustinos Manastırı, bugünkü Hacı Bayram Camii’nin yerinde bir Bizans nefesiydi. Üzerine yeni bir inanç sistemi kuruldu ve geçmişi örttü.

Agios Nikolaos Kilisesi, Samanpazarı’nın kenarında bir zamanlar Rumların ayin yaptığı mekândı. Şimdi yerinde apartman bile yok. O kadar silinmiş.

Ermeni Gregoryen Kilisesi ve Katolik Ermeni Kilisesi, Ulus ve Gençlik Parkı çevresinde bir zamanlar göğe yükselen duaların sahipleriydi. Bugün bu isimleri sadece eski haritalar, o da nadiren hatırlıyor.

Bir Sessizlik Haritası Gibi

Ankara’nın belleğinde bu yapılar artık görünmüyor olabilir ama yok değiller. Binalar gitti, sesler sustu, cemaatler dağıldı. Ama bu şehir hâlâ o duayı, o şarkıyı, o sessizliği taşıyor. Bazen bir duvar kıvrımında, bazen taşın üstünde belirsiz bir işarette, bazen sadece bir yaşlının gözlerinde.

Bu yazı, sadece bir kaybın ağıtı değil; aynı zamanda bir çağrıdır:
Ankara’nın sessiz tanıklarını dinleyin.
Onlar size, bu kentin nasıl bir geçiş yaşadığını anlatır. Dinsel değil, kültürel değil, sadece insani bir hikâye