Bugün Ankara'nın beş beyazını konuşacağız. Ankara'da beş tane beyaz var. Ankara'yı Ankara yapan, marka değeri katan beş beyaz.
Biri Ankara keçisi, günlerce üzerinde konuşulabileceğimiz bir zenginlik. İkincisi Ankara tavşanı; tüyüyle, angorasıyla bir dünya markamız. Üçüncüsü Ankara güvercini. Dördüncü olarak Ankara kedisi ve bu sefer hayvanın renginden değil ürünün renginden yola çıkarak Ankara balı.
Bu konuyu kendine dert etmiş biri bugün konuğum. Eski belediye başkanı, şimdilerde Ankaralılar Vakfı Başkanı bir veteriner hekim Seyfettin Aslan.
Onunla Ankara'nın beş beyaznı konuşacağız ama neyin üzerinden? Bu konuda, bu meselenin bir başka ifadeyle Bible'ı diye tarif edilebilecek bir kitap hazırladı. Çok büyük emeği var. Ankara Büyükşehir Belediyesi de bunu bastı. Hatta İngilizce ve Türkçe olarak basıldı.
Sevgili Başkanım merhaba. Önce beni ve arkadaşlarım burada konuk ettiğin için çok teşekkür ediyorum. Ankara'nın beş beyazını konuşmaya bir Ankara mekânında konuğumuz olarak geldik. Hakikaten saatlerce, belki günlerce konuşabileceğimiz bir dokümanla karşı karşıyayız. Ankara'nın bu beş beyazını bir damak tadı bırakması adına Gabriel Garcia Marquez'le ilgili bile bir mesele var. Yani Edebiyat Dünyası'nın en önemli Nobel Ödüllü bir yazarının Ankara kedisi bir romanının baş kahramanı. Bu nasıl bir şeydi hocam?
Evet Taner Hocam Ankara'nın beş beyazına siz de çok ilgi gösterdiniz. Aslında Ankaralılar çok ilgi göstermeliler. Neden? Dediğiniz gibi dünyada Ankara beyazına, Ankara'nın beş beyazına o kadar büyük ilgi var ki Ankara bu ilgiden biraz yoksun kalmış. Krallar, kraliçeler, prensler 1700'lü yıllarda kucaklarından Ankara kedisini indirmemişler. Şu anda bile Paris'te Versay Sarayı'nda Ankara kedisinin yağlı boya tabloları kitabımızda var. Yağlı boya tabloları sergileniyor. Ankara kedisi ve kelebek, Ankara kedisi ve kuş gibi tablolar şu anda Versay Sarayı'nda sergileniyor. Ama maalesef Ankara'da ne Ankara kedisi var ne de onun yağlı boya tablosu var. Maalesef çok üzücü bir durum. Ve o yıllarda 1800'lü yıllarda Marie Antoinette zamanında 16. Louis zamanında Ankara kedisine Paris'te bu kadar değer verilip hatta sosyete arasında Ankara kedisine Ankara tavşanına sahip olmak bir ayrıcalık gibi kabul ediliyor. O yıllarda hatta şimdi yeni bu kitap yazdıktan sonra bir belge elimize geçti. Bizim sarayda Ankara'dan 29 tane Ankara kedisinin saraya gönderildiğine dair bir kayıt bulduk. Yani bizim sarayımız da onunla ilgilenmiş.
Osmanlı belgelerinde bunu bulduk, kaydını bulduk. Tabii zaten Cumhuriyet döneminde rahmetle andığımız Mustafa Kemal Ankara'nın ve Türkiye'nin bütün değerlerine çok önem veriyor. Ve o yıllarda yayınlanan Vakit Gazetesi’nin 2 Temmuz 1930 Ankara kedisi koruma altına alınıyor. Neslini çoğaltmak, koruma altına tutmak. 1930'da Ankara kedisi koruma altına alınıyor. 2024'te biz o kediyi göremiyoruz. Bununla alakalı ön çalışmalar başladı.
Hem Pursaklar Belediyesi hem Ankara Büyükşehir Belediyesi olarak biz Ankara kedisini yeniden gündeme taşıdık. Çoğaltıyoruz şu anda.
Ankara kedisinin temel özellikleri ise şöyle. Ben kitabımda da bahsettim. Van kedisiyle çok büyük benzerlikleri var ama ayrıldıkları noktalar var. Huyları ayrı. Evet en önemlisi de Ankara kedileri suyu hiç sevmiyorlar ama Van kedileri suyu seviyorlar. Ama gözleri yine çift renk. Tabii o işte sağır olma özellikleri birçok yönden benziyorlar ama ayrıcalıkları da var ve kitabımızda çok ayrıntılı bir şekilde bunları anlattık.
Sonra bizim aslında ticari hayatımızı çok derinden etkileyen 1300'lü yıllardan beri Anadolu topraklarında ahi geleneğinin bir parçası olarak onların üretiminin bir parçası olarak da bir de bizim keçimiz var. Ankara Keçisi’nden sof kumaş üretiliyor. Uzun yıllar üretiliyor ve çok ciddi miktarda da ihraç edildiğine dair 40 bin top Ankara sof günü ihraç edildiğine dair belgeler var. Tabii bunun boyanması ve ondan mesela şimdi sof kumaşın boyanmasında cehri diye bir boya maddesi kullanılıyor.
Biz cehriyi hem kendimiz sof kumaşın boyanmasında kullandığımız gibi Avrupa'ya da çok ciddi miktarda ihracat yapıyoruz. Güzel. Bu keçi bu toprakların keçisi. Ankara'da da hatırlıyoruz işte 1200-1300'lü yıllar Ahi Cumhuriyeti var ve sonrasında da Ankara'da neredeyse Ankara diyebildiğimiz kale ve çevresinden bahsediyoruz aslında. Merkezi olarak orada tezgahlar var. Her evde tiftik tezgâhları var.
Ankara Kalesi’nin üç tane sur duvarı var. Üçüncüsünü şimdi görmüyoruz sadece bir yerde var. Celal-i İsyanları sırasında üretilmiş. Bu keçierin onun dışına çıkartılması yasak. Yani tüyleriyle Ankara keçisi üçüncü sur duvarının dışına bile çıkamaz. O kadar kıymetli ve değerli bir şey. Ve tabii Ankara'nın bütün ilçelerinde de Beypazarı'nda Haymana'da her yerde bu sofa dair müthiş üretimler var. Büyük üretimler var. Sonra biz bunu beceremiyoruz ve bunu kaçırıyoruz biz aslında bir türlü keçileri kaçırmak gibi. Şimdi şöyle tabii Avrupalılar haklı olarak çok para ödedikleri için biz bu keçileri götürelim diyorlar. Keçileri götürme çabaları var. Ona karşı Osmanlı'nın aldığı tedbirler de var. Ama onu delmek için tabii çok büyük gayretler var. Bir de hem Amerika'ya hem Avusturya hükümetine Osmanlı belgelerinde var.
Ama Avusturya İmparatorluğu'na hediye ediyor Padişah. Bir çift hediye de. Amerika'ya bir yirmi çift gönderiyor gibi. Ve onlar tabii hemen orada çoğaltmaya başlıyorlar. Bu sefer iklim tabii orada müsaade etmiyorsa kısa süre sonra çiftliğin özelliği bozuluyor. Tabii İngilizler Ankara keçisine veya sof kumaşa bu kadar para verince mutlaka bunu İngiltere'de hayvanları yetiştirmek, sof kumaşı da dokumak istiyorlar.
Ama hayvanları götürseler bile bu sefer sof kumaşı da dokuyamıyorlar. Ve uzun yıllar Türkiye'den Osmanlı'dan bunu almak durumunda kalıyorlar. Fakat asla vazgeçmiyorlar. Ve en sonunda Güney Burnu'na, Ümit Burnu'na, Güney Afrika Cumhuriyeti'ne götürüyorlar. Çünkü orada daha önce kalmış bir İngiliz, Ankara'nın iklimine uygun bir iklim olduğunu biliyor ve oraya götürüyor, denemelerini yapıyor. Ve orada çok başarılı oluyor. Şu anda yeryüzünün en yoğun tiftik üretimi, sof üretimi Güney Afrika Cumhuriyeti'nde. Biz de damızlıkları oradan alacağız. Bu inanılmaz içler acısı bir hal.