Oysa Ankara’nın ilçelerinde, toprağın altındaki geçmişiyle bugünü buluşturan sessiz ama çok kıymetli başka işler de yapılıyor.
Bunu “Gizlenenin Peşinde” okurlarıyla paylaşmak istedim, çünkü bu defa gizlenen yalnızca tarih değil; o tarihi koruyan emeğin kendisi.
Kültürün Nabzı İlçelerde Atıyor
Bekir Ödemiş’le sohbetimizde öğrendim ki, Mansur Yavaş’ın göreve geldiği ilk günden bu yana tam 71 kültürel miras projesi yürütülmüş. Bu sayı yalnızca bir tablo değil, bir zihniyetin ifadesi.
Üstelik yalnızca Ulus’ta değil, Ankara’nın dış ilçelerinde de:
Güdül, Kalecik, Nallıhan, Polatlı, Kahramankazan, Beypazarı, Haymana, Çubuk…
Bu isimleri yan yana okuduğunuzda aslında bir “arkeolojik Ankara haritası” çıkıyor karşınıza.
Ve bir bilgi daha: Belediye artık yalnızca çevre düzenlemesiyle değil, doğrudan arkeolojik kazılara da destek veriyor. Üstelik en başından, henüz kazma toprağa değmeden. Çünkü biliyorsunuz, kazıların kaderi çoğu zaman ödenekle sınırlıdır. Ankara Büyükşehir Belediyesi bu döngüyü kırıyor.
Ankara’nın Sekiz Sessiz Hikâyesi
İşte destek verilen sekiz arkeolojik kazı:
- Roma Tiyatrosu ve Arkeopark Kazısı
- Nallıhan Çayırhan Jülopolis Nekropol Kazısı
- Çubuk Melikşah Roma Hamamı
- Polatlı Hacı Tuğrul Höyük
- Kahramankazan Karalar Ören Yeri
- Sinab Formasyonu Cebirli Fosil Lokalitesi
- Gölbaşı Külhöyük
- Çamlıdere Fosil Ormanı
Bunlar yalnızca taş, toprak ya da kalıntı değil; başkentin kimliğini yeniden kuran hafıza katmanları.
Bir kentin tarihi bazen bir tiyatronun taşlarında, bazen bir köyün altındaki mezarda, bazen de bir ormanın fosillerinde saklıdır. Ankara, artık bunları birer “turizm destinasyonu” olarak değil, birer kültürel miras sorumluluğu olarak görüyor.
Artık Bu Hikâyeler Anlatılmalı
Bekir Başkan’la konuşurken en çok şunu düşündüm:
Ankara’da, bu kadar kapsamlı bir kültürel miras seferberliği sürerken, ne yazık ki bu hikâyelerin çok azı kamuoyuna anlatılıyor. Sanki “her belediye zaten bunları yapar” gibi bir mütevazılık var.
Oysa bu işlerin arkasında bir vizyon var:
Kültür mirasına yalnızca “restore edilecek bina” olarak değil, gelecek kuşakların belleği olarak yaklaşmak.
Bence artık bu sessizlik bozulmalı.
Çünkü kültür, paylaşılmadıkça zenginleşmiyor.
Bir Çağrı: Bu Eserler Kitaba Dönüşmeli
Bugün Ankara’nın dört bir yanında süren bu kazılar, restorasyonlar, koruma alanları birer haber konusu olmaktan çok öteye geçti.
Artık bir bellek kitabı olmayı hak ediyorlar.
Fotoğraflarla, hikâyelerle, tanıklıklarla;
taşın, toprağın, emeğin diliyle.
Ben bu sürecin mutlaka bir “Ankara Kültürel Mirası Kitabı” ile kalıcı hâle getirilmesini önemsiyorum.
Çünkü tarih yalnızca kazmakla değil, anlatmakla da korunur.
Hoşça kalın.