“Bir kale düşünün… Ama yukarıdan değil, aşağıdan yönetilsin.”
Ankara Kalesi denince gözümüz ister istemez taş duvarlara, burçlara ve eski evlerin sırt sırta dizildiği o tarihî yamaca kayar. Oysa bu kadim yapının esas sırları göğe değil, yerin altına uzanır.
Bugün restore edilerek ziyaretçilere açılmaya hazırlanan tüneller, yalnızca birer sığınak ya da kaçış hattı değil; Cumhuriyet tarihinin bazı gizli kararlarının alındığı, bazı karanlık figürlerin geçtiği, kimilerinin ise sadece kulaktan kulağa anlatıldığı bir yeraltı devleti gibidir.
MAH’ın Kalesi: Yeraltında Devletin Gölgesi
Henüz Millî İstihbarat Teşkilatı kurulmamışken, adı Millî Emniyet Hizmeti (MAH) olan ilk istihbarat yapılanmasının merkezi Ankara’da sessizce örülüyordu. 1940’lı yıllarda savaş tehdidiyle birlikte kale altındaki tüneller yeniden açıldı. Fakat bu kez hedef sadece hava saldırısına karşı korunmak değildi.
Bir MAH raporunda geçen şu tanım çarpıcıdır:
“Kaleye bitişik, yerin altına gömülü hatlar; devletin hafızası kadar sessiz, gerektiğinde sesi duyulmayan irtibat noktalarıdır.”
Bazı arşiv notlarına göre bu tüneller, kritik belgelerin saklandığı, sorguların yapıldığı ve üst düzey devlet yetkililerinin tahliye planlarında yer alan rotaları içeriyordu. Kale, bir taş yapı değil; yerin altına sinmiş bir sinir ağı gibiydi.
“Karanlıkta Bekletilenler”: Gözaltı ve Aktarım Noktası
Halk arasında anlatılan, ama bazı hatıratlarda da destek bulan bir başka bilgi ise, bazı tutukluların geçici olarak bu tünellerde tutulduğu yönündedir. Özellikle 1944 yılında başlatılan Turancılık Davası sırasında, gözaltına alınan bazı subayların sorguya hazırlanmak üzere burada bekletildiği söylenir.
Kalenin taş soğuğu, bazıları için bir sığınak değil; belirsizliğin ve yalnızlığın kalesidir.
General Naci Tınaz’ın Hatırası: Gece Yarısı Toplantısı
Emekli General Naci Tınaz, yayımlanmamış notlarında bir bölümde şöyle yazar:
“Bir gece, ayazlı bir Şubat akşamında, kale dibinden aşağı indik. El fenerleriyle aydınlanan dar bir geçitte yürüdük. Sonunda taş kemerli bir odaya vardık. Kimse yüksek sesle konuşmadı. Herkes, duvarların bile kulakları olduğunu bilirmiş gibi…”
Tınaz isim vermemiştir. Yer de açıkça geçmez. Ama betimlemeler, yeraltındaki taş kemerli yapılar, Ankara Kalesi'nin altındaki geçitlere çok benzer. Zamanlama ise 1960 darbesinden yalnızca aylar öncesine denk gelir.
27 Mayıs’tan Önce Kazılan Sessizlik
1960 darbesi öncesi, Ankara’daki askerî hareketliliğin yalnızca kışlalarla sınırlı olmadığına dair söylentiler yıllardır dolaşır. Bunlardan en dikkat çekeni, “bazı gizli görüşmelerin kale altındaki bir korunaklı odada yapıldığı” iddiasıdır.
Bazı gazeteci hatıralarında geçen şu cümle dikkat çeker:
“Üstte Ulus Meydanı sessizdi ama altında, Cumhuriyet'in yönü yeniden çiziliyordu.”
Bu söylentilere göre, yerin altında planlar yapılırken, yerin üstünde Türkiye hâlâ çok partili hayatın sancılarını yaşıyordu.
Efsaneler mi, Kodlanmış Gerçekler mi?
Ankara halkı arasında yaygın olan söylenceler de az değildir. Bazılarına göre:
- Kalenin altındaki tüneller Eski Meclis Binası’na, Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü’ne ve Gazi Lisesi altına kadar uzanır,
- Bu tüneller, sadece sığınmak için değil, gerektiğinde Ankara’dan “devletin çekirdeğini” çıkarıp başka bir şehre taşıyacak kaçış hatlarıdır,
- Hatta bazı tüneller, bugün hâlâ askerî alan ilan edilmiş ve girişlere kapalıdır.
Gerçek şu ki, bu tünellerin tamamı bugüne kadar belgelenmiş değil. Bazıları fiziksel olarak yok olmuş, bazıları ise hâlâ toprak ve taşın altında sessizce yatıyor olabilir.
Bugün Ne Var?
Kültür Bakanlığı’nın denetiminde yapılan son çalışmalarda, bu tünellerin bir bölümü ortaya çıkarıldı. Restorasyon sürüyor. Ancak yerin altına gömülü bu yapılar yalnızca taş değil; devletin bilinmeyen bir dönemine, halktan gizlenen kararlarına ve ismi konmamış korkularına da ev sahipliği yapıyor.
Gizlenenin Peşinde bu kez seni, Ankara Kalesi’nin üstüne değil, altına çağırıyor.
Çünkü bazen en yüksek yapılar, en derin sessizliklerin üstüne kurulur.