ANKARA HAKKINI ARIYOR - I

Abone Ol

Bugün Ankara'nın parlamentosundayız aslında. Ankara Kent Konseyi'ndeyiz. Kent Konseyi prensip olarak mottosu itibariyle şeffaflık, önceleyen bir yapılanma.

Bunun nesi gizli olabilirdi? Neyin gizlerinin peşinde düşerek neyi öğrenmeye çalışabilirdik? Açıkçası gizli değilse bile henüz kamuoyu ayrıntılarıyla paylaşılamamış başka değerlendirmeler olabilir. Bunu en iyi bize anlatabilecek olan bir konuğum var. Hepimizin büyüğü bir Ankaralı. Ankara'nın duayeni, Ankara gönüllüsü, siyasetçi, eski parlamenter Şevket Bülent Yahnici ile konuşmak istiyorum.

Sayın Yahnici, kent konseyleri aslında iradenin, yetkinin, erkin kamu tarafından sivil bileşenlerle paylaşılması hali. Bence demokrasinin en ileri aşamalarından bir tanesi. Bu alışık olduğumuz bir süreç değil. Böyle şeyleri hiç görmedik. Genellikle seçilenler bir şekilde dönemlerin sonuna kadar bunu tek başlarına kullanırlar. Ama anlaşılan o ki burada bir yetki paylaşımı hali var. Bu hakikaten murat edildiği biçimiyle gelişiyor.

Yetki paylaşımı demeyelim buna. Birlikte yönetme için insanların fikrine başvurma gibi daha uygundur. Ama şu değil tek başına. Hadi bana fikrin varsa fikrini söyle, iyilerini seçeyim gibi bir şey değil aslında. Türkiye Kent Konseyleri Birliği diye bir kanun oluşturduk. Senelerdir uygulanan bir kanun. Muhtelif şehirlerimizde mesela çok iyi uygulayan şehirler var. Ardahan'da, Balıkesir'de, Eskişehir'de uygulanıyor. Muhtelif şehirlerimizde bunu iyi uygulayan konseyler kurulmuş.

İlçelerde bile iyi uygulayan yerler var. Ancak Ankara Kent Konseyi daha evvel yapı olarak, yapılandırma olarak belki de bu derece arzı, talebi yüksek bir yer haline gelmemiş. Ancak Mansur Bey'in (Mansur Yavaş) Ankara Kent Konseyi'ne bir önem verme hali söz konusu. Bu çok önemli bir şey.

*Açlık diyelim buna hocam.

Tabi tabi bir entelektüel açlık olduğu kesin. Ankara zaten aç. Yani biz Ankara kültür ve sanatın da başkenti olmalıdır derken “dahi” kullanmamamız lazım. Kültür ve sanatın başkenti olmalıdır. Yani daha fazla bir şey. Ankara her şeyin başkenti olmalıdır. Ankara siyasetin, ticaretin, finansın başkenti olmalıdır. Her şeyin, sanayinin başkenti, üniversite başkenti.

Ama Ankara maalesef ihmal edilmiş bir şehir oldu. Yani 100 yıllık cumhuriyette hak ettiğini alamamış ve hak ettiğini bulamamış bir Ankara'dan bahsediyoruz. Baş şehir olmasına rağmen katkıları, üretime katkısı, sanayiye katkısı vesaire gibi yani Ankara'nın gayri safi milli hasılaya katkısı olabilecek kalemleri döksen bu gayri safi milli hasıladan ne kadarı nasıl Ankara'ya dönüyor deseniz bunun az bir miktar olduğu neticesine varılıyor.

Bu açlık kültür ve sanatları var. İşte şu anda bulunduğumuz mekan Devlet Opera ve Balesi binasının hemen yanı. Cumhuriyette burası kurulmuş. O yüzden bu tarafa ikinci bir büyük konser salonu, büyük tiyatro salonu, büyük opera salonu üretmemiş. Burası da çok amaçlı kullanılmış. Tiyatro olarak kullanılmış. Başlangıçta burası sergi salonu zaten.

Yani şimdi cumhuriyeti kuranların iradesine dönerek bir şey söylemek istiyorum. Mesela 1 Kasım zannediyorum Musiki Muallim Mektebi kurulmasaydı Türkiye'de ne opera, ne bale, ne tiyatro, ne müzik, ne de çok sesli müzik bunları konuşmuyor olurduk.

Geçtiğimiz dönemde, yani Mamak Belediyesi AKP'deyken Sevda Cenap And Müzik Vakfı, Mamak Belediyesi ile güzel ilişkiler kurmak suretiyle bir sürü proje götürdüler. Şimdi gene aynı şekilde hem orası Sevda Cenap And, hem Konservatuvar Mezunları Derneği, hem TOBAZ zannımca gene Mamak Belediyesi ile iş birliği yapmak üzere o binayı bir şekilde hakiki değeriyle kullanmaya gayret edecekler.

Bir de yine Gazi Eğitim yine bunun gibi. Eğer Gazi Eğitim olmasaydı Türkiye için yine büyük kayıp olurdu. Resim ve heykel olmazdı, en azından bu halde olmazdı. Gazi eğitimin aslında ‘gazi ekolünü’ oluşturdu. Bu ekol, bütün Anadolu'daki yaygın üniversitelere dekan verdi. Kendisi de sanatçı olan dekanlar iyi öğrenciler yetiştirdiler.

Bu sanatçılar yurdun dört bir yanında görev aldılar. Yine Dil Tarih aynı şekilde. Türk arkeolojisinden, sanat tarihinden, Anadolu arkeolojisinden Dil Tarih olmadan bahsedemem.

Bütün bunları Cumhuriyeti kuran irade Ankara'ya getirmiş. Ama o gün bugündür Ankara gereği gibi bunları kullanıp değerlendirip, günümüze taşıyabildi mi diye soran olursa, büyük bir eksiklik var.

*Onun dışında daha önce söylediğiniz gibi 25 yıl bir FETÖ dönemi bütün bunlarda çok geri adımlar atılmasına sebep oldu. Şimdi bütün bunları şöyle bir değerlendirecek olursak, entelektüel bir açlık bir kültür açlığı oldu.  Şimdi bunların giderildiği bir noktayı yaşıyor muyuz?

Ankara, en azından giderilmesine çalışıldığı bir noktayı yaşıyor. Öyle tarif edebilirim. Bu çok önemli bir şey. Ankara'da şu anda sanat galerileri sürekli sergiler açıyor. Resim üretiliyor. Ankara resmi çok ileri bir noktaya geldi. Ankara heykel açısından çok ileri bir noktaya geldi. Art Ankara, Art Nouva gibi artık Türkiye’de marka olan fuarlarımız var.

Bütün bunlar Ankara'nın bu açlığını ve o açlığı giderme yolundaki sevdasının neticeleri olarak yaşanıyor. Biz Ankara Kalesi'nde, buradan aynı yere geliriz. Ankara Kalesi'nde öyle sergiler açılıyor ki, öyle galeriler açıldı ki kalenin en yüce yerlerinde galeriler açıldı. Yani dar sokaklara giriyorsun. Çıkmaz sokaklara giriyorsun. Kalenin girilmez sokaklarına giriyorsun. Kaldırımlardan yürüyemeyeceğin sokaklara giriyorsun.  İnsanlar üretmeye bir şeyler yapmaya çalışıyor.