Bu koridor, bir söylenti değil; 1937 tarihli Gar yenileme planlarında yer alan, amacı açıkça “özel geçiş hattı” olarak belirtilmiş bir yapıdır. Yani Ankara’nın kalbinde, Ulus’la Sıhhiye arasındaki o geniş düzlükte, tozun, taşın, tren düdüklerinin arasında hâlâ nefes alan bir tünel vardır.
Protokolün görünmez yolu
1930’ların Ankara’sında güvenlik, görünürlüğün değil, görünmezliğin üzerine kurulurdu. Atatürk ve devlet erkânı trenle Ankara’ya geldiğinde peron kalabalığının kontrolü kolay değildi. İşte bu nedenle, Gar’ın modernize edildiği 1937’de, perondan karşıdaki idare binasına uzanan kapalı bir hat planlandı. Kullanıcıları hiçbir zaman sıradan yolcular olmayacaktı.
Tünelin giriş kapısı, Gar’ın protokol peronuna açılırdı. Betonarme bir koridor… Yirmi beş, belki otuz metre… Ne fazla süslü, ne de fazla geniş. Tam erken Cumhuriyet’in sadeliği gibi: İşlevi olan, sesi çıkmayan, gereksiz gösterişten uzak.
Bugün İstasyon’un önünde durduğumuzda o kapının nerede olduğunu bilemeyiz. Beton yüzeylerde bir iz kalmamış, peron düzeni yıllar içinde defalarca değişmiş, ama tünel oradadır—duvarın gerisinde, kendi sessizliğine gömülmüş hâlde.
Atatürk geçti mi, geçmedi mi?
Buna dair kesin bir fotoğraf yok; o dönemin alışıldık görüntü disiplinini düşününce olması da beklenmez. Fakat zamanlama çakışıyor: Geçit 1937’de tamamlandı, Atatürk ise 1937–38 arasında Ankara Garı’nı birkaç kez kullandı. TCDD’nin eski iç yazışmalarında “Paşa’nın geçitten geçtiği rivayet olunur” cümlesi geçer.
Kimin yazdığı belli olmayan, fakat kâğıdın üzerinde yaşayan bir ihtimal…
Kesin olan tek şey şu: Bu geçit Atatürk için yapılmıştı.
Belki kullandı, belki hiç gerek duymadı. Ama her ihtimalde bu tünel, genç Cumhuriyet’in lideri için hazırlanmış “görünmez bir yol” olarak inşa edildi.
Bir şehrin unuttuğu tünel
1950’lerden sonra Gar’ın protokol düzeni değişti, yeni binalar yapıldı, trafik aktı, duvarlar örüldü. Tünelin bir bölümü depo oldu, bir bölümü kapatıldı. İlerleyen yıllarda tamamen kullanım dışına alındı. Ancak Ankara’da bazı yapılar vardır ki, resmî olarak tarihe karışsa da yerlerinden kıpırdamazlar.
Bu tünel de onlardan biridir.
Bugün Ankara Garı’nın önünden geçen herkes, bu koridorun tam üzerinden yürür. Kimse fark etmez; şehirler bazen sırlarını böyle saklar. Ne bağırır, ne çağırır. Sadece bekler. Birinin merak etmesini…
Neden bilinmez?
Çünkü hiçbir rehber kitapta yok.
Hiçbir belediye broşüründe anlatılmadı.
Gar turlarına dahil edilmedi.
Ankara’nın çok katmanlı hafızasında, yavaşça gözden kayboldu.
Ama o tünel hâlâ orada: Ankara’nın erken Cumhuriyet yıllarından kalma, sessiz ama çok şey söyleyen bir hatırası olarak.
Son söz
Her şehrin bir yüzü bir de gölgesi vardır. Ankara’nın gölgesinde, bazen bir tünel belirir; kimsenin girmediği, kimsenin bilmediği ama şehrin hafızasından silinmeyen bir boşluk.
Ankara Garı’nın altındaki gizli geçit, tam da bu boşluğun adıdır.