ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ’NDE YÜZ HARBIYELİNİN SESSİZ YEMİNİ

Abone Ol

Ankara'nın bugünkü kalabalığına, gürültüsüne, beton yığınlarına bakan bir göz, Abidinpaşa semtinde bir zamanlar yükselen o mahzun köşkün sesini duyamaz. Ama biraz kulak verirseniz, tarihin fısıltılarını taşıyan duvarların arasında 102 harbiyelinin yeminini işitirsiniz.

1880 yılında dönemin Ankara valisi Abidin Paşa tarafından bir hükümet konağı olarak inşa edilen bu yapı, Cumhuriyet'in eşiğindeki Türkiye’nin kaderinde bambaşka bir rol üstlenir. Asıl hikâye, 40 yıl sonra, Osmanlı'nın çöküşüyle yetim kalmış bir memleketin, ayağa kalkmaya çalıştığı o zorlu günlerde başlar.

İstanbul’dan Ankara’ya Uzanan Bir Cesaret Yolculuğu

İstanbul’un işgal altında olduğu günlerde, Kuleli Askerî Lisesi ve Harp Okulu’ndan bir grup genç öğrenci, Anadolu'da başlayan Kurtuluş ateşine katılmak için harekete geçer. Bu çocuklar henüz 13-17 yaşlarındadır. Bazısı silah depolarından aldığı kasaturalarıyla, bazısı İtalyan gemilerinin ambarlarına saklanarak, kimi Bandırma üzerinden, kimi Sinop yoluyla Ankara’ya ulaşır. Geldiklerinde ne bir ordu vardır onları karşılayan, ne de bir rütbe… Ama umut çoktur. Cebeci Hastanesi civarında gönüllü halkın evlerine sığınarak beklerler. Ve sonra adres belli olur: Abidinpaşa Köşkü.

Abidinpaşa Zabıt Namzetleri Talimgâhı

Ankara'daki bu tarihi köşk, 1920 yazında bir subay yetiştirme kampına dönüştürülür. 24 Haziran 1920’de Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın talimatıyla “Abidinpaşa Zabıt Namzetleri Talimgâhı” resmen kurulur. Bahçeye barakalar inşa edilir, köşk eğitim alanına çevrilir. Tek amaç subay yetiştirmek de değildir; hesap memurları, sanatkârlar, ülkenin her alanda kalkınmasını omuzlayacak gençler buradan çıkacaktır.

1 Temmuz 1920’de Atatürk, Fevzi Paşa ve Refet Paşa ile birlikte bu gençleri ziyaret eder. Onları "çocuklarım" diye selamlar. Henüz eğitimleri tamamlanmamıştır, ama Atatürk onlara bir unvan verir: “Harbiyeliler…” Ve şu sözü söyler:

“Birkaç gün sonra kendinizi sert bir savaşın içinde bulacaksınız. Ama biliniz ki; gelecek nesiller bu fedakârlıklar sayesinde, medeni alemde eşit haklara sahip, bağımsız bir milletin, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür çocukları olarak yaşayacaklardır. Size söz veriyorum.”

Üç Ay Sonra Cephedeydiler

Bu sözün ardından geçen sadece üç ay içinde, bu gençlerin çoğu cepheye gönderilir. 2. İnönü Muharebesi’nde bölük ve takım komutanı olarak görev alırlar. Birer birer şehit düşerler. Onların hikâyesi, köşkün duvarlarında değil, toprağın sessizliğinde yankılanır. Son şehitleri, Albay Nuri Pamir, 1952 yılında Kore’de hayatını kaybeder. O da bu köşkten yetişmiştir.

Bir Sessizlik Anıtı Olarak Köşk

Bugün Abidinpaşa Köşkü, çoğu Ankaralı için yalnızca semte adını veren eski bir yapıdır. Oysa burası, bir milletin geleceğine inanan çocukların, daha hayatı yaşayamadan ölümü seçtiği bir kutsal mekândır. Burada verilen sözler, kanla yazılan bir destanın harfleridir.

Gizlenenin Peşinde bir kez daha anlıyoruz ki; tarih yalnızca saraylarda, ordularda, anlaşmalarda değil, bazen sessizce terk edilmiş bir köşkün odalarında saklıdır. Abidinpaşa Köşkü, işte o saklı tarihin en mahzun sayfalarından biridir.