Geçtiğimiz hafta Salı günü bir toplantıda gencecik bir kızcağız ile gün boyu yan yana oturduk. Sosyal mesafe ve maske kuralına eksiksiz uymuştuk, pek sıcak bir gün olmamasına rağmen toplantı nedeniyle pencere camı da açıktı. Perşembe gecesi kırk derece ateş ile hastaneye gittiğinde kıza Corona teşhisi konulmuş. Cuma günü akşama doğru bende baş ağrısı başladı ve PCR testine gittim. Hastaneden eve gelince bir vitamin hapı yuttum, kayınvalidemin gönderdiği hormonsuz Silifke limonlarından sıkıp içtim, ev ahalisine durumu anlatıp yiyecek, su, kitap, bilgisayar ve cep telefonu ile odaya kapandım. Bir ara baktım ki kızım kapıya oturmuş ağlıyor “Anne, ya Korona olduysan ne olacak”. Besbelli ki yavruyu bu belanın korkusundan koruyamamışız, kendimizi bile ne kadar koruyabildiğimiz belli değil. Sabah uyandığımda bir nevi güneş saati olarak kullandığım koyu kahve perdenin duvar ile arasındaki incecik aralığından sızan ışığa bakarak sabahın ilk saatlerinin başladığını anlayınca bedenime bir yoklama çektim; baş ağrısı kaybolmuş, halsizliğim de gitmiş. E-nabıza test sonucu çıkmış mıdır diye baktım, çıkmış ve oda bir anda aydınlanıverdi; sonuç negatif. Bu kötü anlamlı kelime son bir yılda ne kadar sevindirici anlamlara büründü! Kalktım ve güzel bir çay içtim, dünkü ekmek ve market kutu peyniri ne kadar lezzetli şeylermiş meğer. Hayatın verdiği güzelliklerin tadını neden sadece kısacık mutlu haber anlarında alabiliyoruz ki? Kızımın odasına gittim, o kadar çok öptüm ki uyandı, testimin negatif çıktığını söyledim. Yavruda gözler açıldı, ciddi yüzüyle bana sarıldı. Ben bugün uzun zamandır ertelediğim güzel bir şey yapmaya kararlıyım. Kalk kızım” dedim. “Silah tacirini görmeye gidiyoruz.”
“Silah taciri” Osman Hamdi Bey’in şaheseridir ve Ankara’ nın önemli güzelliklerindendir. Resim ve Heykel müzesinde sergilenir ve karşısında oturup o resmi seyretmek terapi etkisi yapar. Resimde eski bir hanın içinde, muhtemelen hanın alt hanında bir silah tüccarı resmedilmiştir. Bir antik mermer parçasının üzerinde oturan ve profilden ancak görebildiğimiz silah tacirinin yüzü için Osman Hamdi Bey kendi yüzünü kullanmıştır. Kırmızı fesinin altına sarılmış sarı yemeni bile gerçek hayatta olamayacak kadar güzel işlenmiştir. Bu yemeninin sardığı sakallı kendi yüzü ile yaşlılığı temsil eder. Ayakta duran ve silah olarak keskin bir kılıcı inceleyen müşterisinde ise oğlu Ethem’in yüzünü çizmiştir. Arka planda elinde bir kitap ile oturan bir kişi ile bir bezirgân vardır. Resim toplamda dört kişi ve eski bir handan oluşmuştur ama öyle güzeldir ki bu 175 cm boyundaki tabloda gençlik-ihtiyarlık, kuşak çatışması, savaş-barış mesajlarını algılayan çok kişi vardır. Hanın alt katını aydınlatan ama resimde görmediğimiz sarı şamdanların ortamda yarattığı gölgeler öylesine enfestir ki karşısında dakikalarca oturup yudum yudum içersiniz Osman Hamdi’ nin renklerini.
Resim ve Heykel Müzesi uzun zamandır tadilatta idi, dolayısıyla ziyaretine gitmeyi ihmal etmediğim silah taciri ile hasrette idik. Geçenlerde müze törenle yeniden açıldı, hemen o hafta sonu gidecektim ama Covid ve kapalı hafta sonlarının beslediği “ertele ertele sakallı kertenkele” modumuzla haftalar geçti. Ama Covid korkusuyla kızımın kapıda ağladığı bu gecenin sabahında hiçbir keyif verici şey ertelenmeyecek, sabahın köründe yollara düşülüp silah tacirine gidilecek. Gittik te. Müzeden içeri girdiğimde karşı merdivenlerdeki iki tanıdık heykeli görünce bir ferahlama ve normallik duygusu daha sardı beni. Güler yüzlü görevliye söylendim “Oh be! Amma uzun sürdü bu tadilat.” Müze kartımın süresi bitmiş, yenisini aldım, merdivenlerden doğru yukarı çıktık. İlk salona almışlar silah tacirini. Ve yine eski hanın köhne sütununa vurmuş şamdan ışığının o sarı renklerinin karşısındayım.
Fakat ilk kavuşmanın heyecanı geçince ilk bakışta fark etmediklerini görmeye başlıyor insan. Silah tacirinin müze içerisindeki bu yeni yeri olmamış. Bir kere bu yeni oda bu resim için çok ufak. Birkaç metre geriye gidilip te bakılması gereken uzun bir resimdir oysa. Hem resmin üstündeki ışıklar da hiç uygun değil. Resmin sol üst köşesi spotun direk altında fazlaca parlayıp kayboluyor ve köşede ışık patlaması oluşuyor, o kısmı görebilmek için odada sağ sol yapmanız gerekiyor.
Müzenin tamamını iki kere dolaştık kızımla. Onun resim beğenisi benimkinden farklı; çok daha yeni ve modern resimleri seviyor. Osman Hamdi’nin tablosunda sembolize ettiği nesiller arası mesafe bizde de yaşanacak, yaşansın varsın. Müze yepyeni olmuş, ilgililere teşekkür ederiz. Fakat önemli bir eksiklik var. Duvarlardaki resim ve ressamlara dair bilgi notlarının hiçbirisi yeniden takılmamış. Nedenini çıkışta görevliye soracaktım ama kızım sıkılınca hızlıca çıktığımız için soramadım. O efsane Türk odasındaki notlar da kaldırılmış, oysa oradaki mobilyaları anlatan güzel bir yazı vardı. Bilgi yazıları sonradan mı takılacak veya diğer müzelerde olduğu gibi kulaklıkla bilgi verilmesi moduna mı geçilecek öğrenemedim ama karşısında durduğunuz resmin hikayesini anlatıp daha çok şey görmenizi sağlayan bilgi notları mutlaka takılmalıdır. Ne demişler “Okumadan gezerseniz hiçbir şey göremezsiniz.”