Kelebek ve dalgıç giysisi gibi iki alakasız obje nasıl bir araya gelir? 1995 yılında, Fransız Elle dergisi editörü Jean-Dominique Bauby yaşadığı büyük talihsizlik sonucu milyonda bir görülen Locked-In hastalığına yakalandı. Adam yakışıklı, zeki, zengin ve o güne kadar şanslı yaşamış birisiydi, hayatta her şeye sahip olan ve üstelik eğlenmeyi de bilen mutlu insanlardandı. Fakat Locked-In sendromu adındaki bu hastalık öylesine korkunç ki Allah hepimizden uzak etsin; bir anda vücudunuzdaki hiçbir uzvunuzu en ufak bir şekilde hareket ettiremeyecek, konuşamayacak, yüzünüzdeki hiçbir organı kullanamayacak ve değil yiyip içebilmek limon suyu dahi yutamayacak hale geliyorsunuz. Ama bedeninizdeki bütün ağrı ve sızıları hissedebiliyorsunuz yani felçten de beter bir hastalık bu. Üstelik beyniniz hiç zarar görmüyor ve içinde olduğunuz bu korkunç durumun bütünüyle farkında oluyorsunuz. Hastalığa İngilizlerin verdiği isim tam isabet olmuş. “Kilitli kalmak”, yani bedeninizin içinde kilitli kalıyorsunuz ve iyileşme ihtimaliniz de yok.
“Kim milyoner olmak ister” de yarışmacı “omurilik soğanı mı yoksa sarımsağı mı” sorusunu bilemeyerek doktor tanıdığına sormuş ve sayın doktor “omurilik sarımsağıdır” cevabını vermiş, günlerdir herkes zavallı doktorla dalgasını geçiyor. Locked-In hastalığının nedeni ise beyin sapı imiş, yani çoğumuzun var olduğunu bile bilmediğimiz bir vücut parçamız. Beyin sapı beyin ile omuriliği birbirine bağlayan ve omurilik soğanı sarımsağı cinsinden bir şeymiş. Bu parçalarımızdan herhangi birisinde bir hasar olduğunda vücudunuz tıpkı eski bir dalgıç giysisi imiş ve siz içine tıkılmışsınız gibi korkunç bir eziyet haline geliyor. Yaşadığınız o kâbus gibi hayatın içinde sizi önemseyen hayat dolu bir yüze o denli muhtaç oluyorsunuz ki; o dalgıç giysisi içerisinde hala bir insan olduğunuzu bilen iyimser ve neşeli bir konuşma terapisti hastane odanıza giriverdiğinde dalgıç giysisinin baskısı azalıyor ve etrafta kelebekler görmeye başlıyorsunuz. Jean-Dominique Bauby “Kelebek ve Dalgıç Giysisi” isimli kitabını bu terapiste göz işaretleriyle anlaştığı alfabe tahtası ile yazdırmış, bu hastalığa yakalanışını ve sonrasında terapi merkezinde geçen günlerini esprili olabilen bir tarzla anlatıyor. ALS hastası Stefan Hawking aynı alfabe yapısının dijital olanı üzerinden konuşabiliyordu ve ömrünün son günlerinde o da Locked-In hastası durumundaydı. Bu iki talihsiz insan iki farklı hastalıktan aynı ezayı çektiler. Birisi uçurumdan aşağıya ağır çekimde düştü, diğeri ise pat diye yere çakıldı. Stefan Hawking ve Jean-Dominique Bauby’ nin yaşadıkları trajedilerden haberdar olma nedenimiz bu hastalıklar ile mücadele edebilmelerini sağlayacak imkânlara sahip olmalarıdır. Gücü olmayan diğer milyonlarca insan ise kaderlerine terk edilmiş haldeler.
Covid başlayalı beri hep iç açıcı şeyler okumaya ve seyretmeye çalışıyoruz ama Milyoner yarışmasında cümle aleme rezil olan sarımsakcı doktor bana beyin sapını ve hemen ardından defalarca okuduğum “Kelebek ve Dalgıç Giysisi” kitabını hatırlattı, bu hafta bir kere daha okudum. Hatırladığım kadarıyla kitaba bir hayli sadık kalınarak çekilmiş filmi de gayet güzeldi. Jean-Dominique Bauby’ nin yaşadığı o aşırı talihsizlik bende halimize şükretmemiz gerektiğini duygusu uyandırdı ve mutasyonlu virüs haberlerinin karıştırdığı psikolojik ortama rağmen bir anda iyimserliğim arttı. Size de okumanızı tavsiye ederim sayın okurlar, zaten incecik bir kitap; zavallı adam o haldeyken Ulysses yazacak değildi ya. Kitabı bitirip başınızı kaldırdığınızda etrafınızdaki dünyanız ve sahip olduklarınız kitaba başlamadan öncekine göre daha bir güzel geliyor ne yalan söyleyeyim. Ve hayatınızdaki her şeye sıkı sıkı sarılmanız gerektiğini kafanıza vurarak size söylüyor hastalığa yakalandıktan iki yıl sonra ölen Jean-Dominique Bauby. “Kelebek ve Dalgıç” Mart 1997’de yayımlandı. İlk haftada 150.000 sattı. Birinci hafta satışlarının rakamlarını öğrendikten sonra Bauby komaya girdi ve birkaç gün sonra zatürre nedeniyle vefat etti. Kelebeklere rağmen dalgıç giysisi ancak iki yıl dayanabildi ve bize harikulade bir kitap bırakarak gitti. Mekânı cennet olsun.
Covid tırmanıyor, rakamlar düşmüyor, mutasyonlu bela saldırıyor. 50 yaşında bir üniversite arkadaşımız kurtulup eve gittiği bu belanın yan etkisi nedeniyle evinde kalp krizi geçirip öldü. Dünya üzerinde vaka sayısı o kadar tavan yapmış durumda ki kan sulandırıcı ilaç eksiği var piyasada. Covid hastalarının hepsine bu ilacı veremiyorlar. Ama aşılar geliyor, antikorlar yükseliyor. Son bir yılımızı endişe dolu geçirmemize neden olan aile büyüklerimizi kaybetme korkusu artık geçecek, yakında aşı sırası bizlere de gelecek. Psikolojiler sağlam durmalı, umutsuzluk ta yok yılmak ta.