Kendisi, dünyayı değiştiren isimlerdendi, şimdilik adı saklı kalmalı... Masasında bulunan ve müzedeki en değerli parçalardan birisi bu son mektubu...
“Ben dünyayı unutmuyorum. Sindiriyorum, çoğuna göre yanlış hareketler sergilesem bile bunların her birisinden pay çıkartıyorum. Hata yapmadan çekinmeden cesurca yaşıyorum, dünyayı tecrübe ediyorum, zamana dokunuyorum. Hisleri kovalayıp kelimeleri parçalıyorum. Zihinlere bıçak darbeleri atıp kaynatmasını gayet iyi bildiğim gibi, oralara en güzel çiçekleri tekrar dikmesini de biliyorum. Çünkü farklı olarak ben insanı kabul ediyorum. Bunun getirdiği ağırlığın altında kalmayacağını bilmesem anlatırdım. Olay her zaman dik durup baş kaldırabilmekte, dünyaya karşı pes etmeden durabilmek zaten beni bugünlere taşıdı. O kadar fazla şey yapmış olmama rağmen benim için hala bir çok gizem mevcut. Keşke daha fazla bileğiye sahip olabilsem de anlam veremediklerini insanlara anlatabilsem. Çünkü anlayış hisssiyatından uzaklaşıyor insanlar. Önce kendi damarlarından başlamalı insan çatlamaya. Ardından bir imza bırakmalı dünyanın yüksek dağlarının zirvelerine ve alçak eteklerine. Hem, henüz kendini anlamayan insanı ve dünyayı nasıl anlasın? Temelde ihtiyaçlar piramidini ve arzuları kontrol etmeyi öğrenebilmelidir insan. İnsan kendini kontrol edebildiği an hayatı ve diğerlerini kontrol edebilir ancak.
Her mağlubiyetin kayıp olmadığını, her zaferin de kazanç olmadığını kavramalı. Bazen yok olmanın hiçliğinde kaybolmalı ve savrulmalı, bazense varlığının ağırlığıyla dövmeli yeryüzünün kalın tabakasını. Şelale gibi gür yaşamalı, gece gibi sakin ve huzurlu olmalı, bir dağ gibi dik, gladyatör gibi gururlu ve bazen de kediler gibi naif olmalıdır. Yeri gelince kurnaz bir tilki olup zamanı geldiğinde de tembel bir hayvan. Çünkü zaman hem hızlı hem de yavaş akar kişioğlu için. Hüzünler yavaşlatırken sevinçler hızlandırır bu süreyi. Aşık da olmalı, en az bir kere ihanete uğramalı. Terk edilmeli ve terk etmeli. Kaosu tüm benliğiyle bir anarşist gibi kabullenip, yeryüzünde sakin bir Derviş gibi de davranmalı. Kısacası insan, önce yaşarken her tadın rengini bilmeli. Şaşkınlığını gizlerken içinde volkanlar patlamalı, hayatın karmaşasına atılıp yeni zamanlar görmek adına riskler almalı, bugün de Şafak vaktiyle çıkacağım seyahat gibi... Belki dönerim, belki de dönemem, fakat bir önemi yok artık benim için. Çünkü ben çoktan adım attım o eşiğe ve gözlerim geceden daha kara. Arkaya baktığım an ise kendime ihanet ederim. Her daim ilerlemeyi kendime öğüt ettiğim 45 senelik hayatıma hata edemem... Yeni bir macera ve yeni bir kaos beni bekler sevgili dünya, aç kollarını...”