“Ruhun dünyaya alışmaya yüz tutmuş
Saflığından bir haber heyecanla
Dünyayı sevmeden de merak ediyorsun
Sabaha karşı güneş doğarken
Aklım seni tahayyül etmeye yüz tutmuş
Hatırama düşüyor gülümseyişin
Gözlerinde savaşlar
Ruhunda yakarışlar
Söyle bana kim üzdü seni
Bir daha görmesin ruhun haykırışlar
Yüzünde ay doğuyor
Teninde yıldızlar raks ediyor
Bir devrimci savaştan yurduna dönüyor
Ben sana baktığımda,
Dünya daha çekilir oluyor
Saçların yüzüne gece gibi dökülmüş
Heveslerin bazen gözlerinde sönmüş
Popülist politikalar izlemiş dünya
Ama Sen jenvalliğinle kalmışsın
Bir obsidyen misali;
O kadar güzel kararmak İçin
Bolca yanmışsın
Ben seni severken sabah oluyor
Zihnimdeki sesler terk-i diyar eyliyor
Sen varsın, ben varım, gözlerin var
Dünyadaki tek kavgam gözlerinde
Savaşın galibi ise çırpınıyor göğsünde
Ne kadar çile çekti gönül
Feryatlar eyledi dünyaya
Yer yer parçalandı damarlarım
Demek ki seni aramış yıllardır
Yorgun bilinmezliklerim
Benim gözlerimden kendine baksan
Üç gün gözlerini açamazsın
En son güneşe baktığımda
Bu kadar kamaşmıştı gözlerim
En son uyuduğumda
Bu kadar huzurlu olmuştu bedenim
Birini severken kendinden sakınır mısın
Ben seni severken kendimden korkuyorum
Bir hindibayı dağıtmadan okşamak gibi
Seni sevmek, serçeyi ürkütmeden
Papatyayı yolmadan
Menekşeyi kokutacak kadar
Gündüzü geceye bağlayacak
Ve saç telini koparmayacak kadar.
Bir kibrit ışığını, yangına çevirerek
Sabırla gözlerine gülerek
Dünyaya karşı yanında dağ olarak
Ellerini tutup devrim bayrağını
Göğün en yüksek yerine saplamak gibi.
Seni sevmek, henüz kelimelerimin keşfetmediği bir güzellik...”